مع استمرار عملية وقف إطلاق النار في إدلب، المتفق عليها من قبل روسيا وتركيا، تردنا أخبار عن خروقات تجري بأوقات منتظمة، كان آخرها في الأسبوع الفائت، حيث قصفت قوات النظام قرًى في جبل الزاوية جنوب إدلب. وإن استهداف النظام لتلك المنطقة على وجه الخصوص يجعلنا نتساءل: “هل سينتهي اتفاق وقف إطلاق النار؟”.
إن الاشتباكات بين النظام والمعارضة، وقد ازدادت مع بداية عام 2020، دخلت مرحلة جديدة، نتيجة التدخل التركي الفعّال، عقب استشهاد 33 جنديًا تركيًا على يد النظام السوري. في نهاية العملية التركية العنيفة التي حوّلت معاقل النظام إلى رماد، أبرمت روسيا اتفاقًا جديدًا مع تركيا، في 5 آذار/ مارس، حول مواضيع عديدة، على رأسها وقف إطلاق النار، وقد كان اللقاء الذي جمع الرئيسين رجب طيب أردوغان وفلاديمير بوتين طويلًا جدًا، إذ استمرّ 6 ساعات كاملة.
وبحسب هذا الاتفاق الذي عُدَّ إضافةً إلى اتفاق سوتشي الموقع بين الرئيسين في أيلول/ سبتمبر 2018، تمت عملية وقف إطلاق النار في إدلب بدءًا من 6 آذار/ مارس، إضافة إلى إنشاء ممر آمن شمال وجنوب الطريق الدولي M4، بعمق 6 كيلومتر لكل جهة، وتسيير دوريات تركية وروسية على الطريق الممتد من قرية الترنبة حتى قرية عين الحور.
بينما كانت أولوية النظام السوري، في فترة الاشتباكات المكثفة، هي السيطرة على طريق M5 الدولي الذي يربط دمشق بحلب، لفت انتباهنا سعي روسيا لإجراء اتفاق مع تركيا بخصوص الطريق الدولي M4. وكان من الواضح أن روسيا -على عكس دمشق- تولي اهتمامًا للطريق الدولي M4 الذي يربط حلب باللاذقية، كما تعطي الأولوية لأمن اللاذقية التي تكاد أن تكون تحت سيطرة الروس، مقارنة بمناطق أمن النظام.
إن اتفاق سوتشي الموقع في 2018 كان يحتوي على مادة تتعلق بتأمين طريقي M4 وM5، لكنه لم يكن كافيًا، أو بمعنى آخر: لم يحتوِ على خطط تطبيق تلك المادة، ولذلك كان عقد اتفاقات جديدة متوقعًا مسبقًا.
إن أنقرة وموسكو مستمرتان في تسيير دوريات مشتركة على طريق M4، بالرغم من المعوقات التي تواجههما، ومن المعروف أن بعض المجموعات الراديكالية المستقلة تقف وراء تلك المعوقات، وقد استهدفت هذه المجموعات، التي تعارض الاتفاق التركي-الروسي، الدوريات المشتركة ثلاث مرات، كما استهدفت في الأيام الماضية نقطة انتشار جنود أتراك. وإن محافظة تركيا وروسيا على اتفاق وقف إطلاق النار، بالرغم من كل المعوقات، يؤكد التزام الطرفين بها، في المقابل تواصل تركيا تعزيز قواتها في إدلب، ومن المعروف أن رتلًا عسكريًا تركيًا مؤلفًا من 25 آلية قد دخل الأراضي السورية، يوم الأربعاء الماضي.
إن اتفاق وقف إطلاق النار بين تركيا وروسيا، كما هو معلوم لدى الجميع، أقيم على أرضية هشة، ولن يستمر على المدى الطويل، لكن ذلك الاتفاق، على الرغم من الاستفزازات المختلفة، وعلى رأسها استفزازات نظام الأسد، بقي مستمرًا أكثر من المتوقع.
من ناحية أخرى، بالنظر إلى الميدان، يتبيّن أن النظام ليس جاهزًا، أو أنه لم يجهز نفسه، لشن عملية جديدة وشاملة ضد إدلب. ومن هنا يمكننا القول إن روسيا، التي تدعم قوات النظام بقصف مدفعي صغير نسبيًا وببعض الغارات الجوية، تقيّد نظام دمشق، ولا تعطيه (حتى الآن) الضوء الأخضر لهجوم جديد. وإن النظام الذي لا يستطيع التحرك خطوة دون إذن من روسيا، لن يطلق حملة عسكرية (حاليًا)، وذلك بعد مواجهة تركيا له مباشرةً وإلحاقها الهزيمة به.
من جهة أخرى، على الرغم من استمرار اتفاقية وقف إطلاق النار المبرمة في 5 آذار/ مارس، لم يتوقف العنف تمامًا، وإنشاء الممر الآمن على طريق M4 الذي هو من أهم بنود الاتفاقية لم يُنفّذ بالشكل المطلوب. فهل تتخلى روسيا -على المدى المتوسط- عن عملية وقف إطلاق النار، تحت ذريعة استمرار وجود هيئة تحرير الشام؟
في حال انتهاء عملية وقف إطلاق النار، ترى روسيا أن النظام لن يواجه القوات المسلحة التركية، دون دعم من روسيا، وبناء على ذلك؛ إذا لم تكن لدى روسيا نيّة في مواجهة تركيا، وهذا شبه مؤكد في ظل توازنات الدولية، فإننا نستطيع القول إن الوضع في إدلب لن يتغير في المرحلة المقبلة.
من جهة أخرى، يجدر بنا القول إن للتطورات الساخنة في ليبيا وشرق المتوسط تأثيرًا في “وضع الانتظار” في إدلب. إن تركيا وروسيا ليستا على حال واحدة، فهما تارةً خصمان، وتارةً تتقاطع مصالحهما في مناطق حساسة، كـ ليبيا وشرق المتوسط. وبينما تدعم الدولتان أطرافًا مختلفة في ليبيا، تعدّ الاكتشافات الجديدة المحتملة للغاز في شرق البحر الأبيض المتوسط من العوائق الرئيسية لروسيا، التي يعتمد اقتصادها على صادرات الطاقة. وإن استخراج أي من الطرفين للطاقة من شرق المتوسط سينعكس سلبًا على روسيا، حيث إن عثور تركيا على الغاز أو وصول الدول المتخاصمة معها، كـ اليونان ومصر وقبرص اليونانية وإسرائيل، إلى موضع استخراج الغاز وتصديره إلى أوروبا عبر منصة EastMed، سيجعل هيمنة روسيا على الغاز المُصدّر لأوروبا في موقف صعب. ولذلك تراقب روسيا عن كثب التطورات الجارية في شرق المتوسط، ولا تبدي ردات فعل عنيفة ضد نجاح تركيا في فرض نفسها في ليبيا، وتتحرك بحذر.
ومن القضايا التي لها أهمية فائقة، بالنسبة إلى تركيا، مسألة وجود حزب العمال الكردستاني PKK في شمال سورية، فبينما تدعم الولايات المتحدة الأميركية PYD الذراع السوري لـ PKK، وتسعى لمنحها مكانًا واسعًا في مستقبل سورية، تقوم روسيا ببعض التحركات لتقريب PYD منها. إضافة إلى أن روسيا، التي تدعم المساعي الأميركية لتوحيد PYD مع المجموعات الكردية السورية المعارضة، لا تعارض مشاركة PYD في المفاوضات التي تحدد مستقبل سورية. وقد استضاف وزير الخارجية الروسي سيرغي لافروف، قبل أسبوعين، قادة التنظيم الإرهابي PKK/YPG، وهذا يؤكد أن روسيا لم تتخلّ عن جهود الوساطة في نظام الأسد والتنظيم الإرهابي.
وعلى رأس الأمور التي تزعج أنقرة، الدعم الكبير من روسيا ودول غربية، كـ الولايات المتحدة وفرنسا، للتنظيم الإرهابي. حيث إن تركيا لن تسمح لـ PYD بأن يكون جزءًا من مستقبل سورية، ويُنتظر أن تكون لها ردات فعل في هذا الصدد.
باختصار: إذا أردنا معرفة ما سيحصل في إدلب، فلا يجب النظر إلى صورة الأوضاع في إدلب فقط، لأنها مرتبطة بشكل مباشر مع الأوضاع في شمال العراق وليبيا. وعندما نراقب التفاصيل في إدلب، لا ينبغي الوصول إلى نتيجة، دون التمعّن في الصورة الكبيرة المعقدة.
ترجمة فارس جاسم
İdlib’de yeni bir çatışma yaşanır mı?
İdlib’de Rusya ve Türkiye’nin imzaladığı ateşkes süreci devam ederken belirli aralıklarla şiddet haberleri alıyoruz. Son olarak geçen hafta Esad rejimi güçlerinin İdlib’in güneyindeki Cebel-i Zaviye bölgesinde bazı köyleri vurduğu bilgisi geldi. Rejimin özellikle İdlib’in güneyini hedef alan saldırıları, zihnimize sürekli “Ateşkes yakında sona erer mi?” sorusunu getiriyor.
2020’nin başında yoğunlaşan rejim ve muhalifler arasındaki yoğun çatışmalar, Türkiye’nin, rejimin 33 Türk askerini şehit ettiği günü müteakip sahaya aktif olarak inmesiyle yeni bir safhaya girmişti. Türkiye’nin adeta rejimin üzerine ateş olup yağdığı sürecin sonunda Rusya ve Türkiye 5 Mart’ta masaya oturmuş ve başta ateşkes olmak üzere çeşitli konularda yeni bir mutabakata varmıştı. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasındaki görüşme yaklaşık altı saat sürmüştü. Bu hayli uzun süreli bir görüşmeydi.
Yeni bir anlaşma niteliği taşımayan, 2018 Eylül ayında Soçi’de iki lider arasında imzalanan anlaşmaya eklenen yeni maddeler içeren bu mutabakata göre, 6 Mart itibarıyla İdlib’de ateşkes başladı. Bunun yanı sıra, M4 karayolunun altı kilometre kuzey ve altı kilometre güney derinliğinde güvenli bir koridor tahsis etme ve bu yolun Trumba’dan Ain al Havr’a kadar olan kesimi boyunca Türk-Rus ortak devriye faaliyetleri yürütme konusunda anlaşıldı.
Rejimin önceliği, o dönemde çatışmaların yoğun olarak devam ettiği, Şam’ı Halep’e bağlayan M5 karayolunu ele geçirmek iken Rusya ve Türkiye’nin M4 karayolu üzerinde anlaşma imzalaması dikkatimizi çekmişti. Rusya’nın Şam’dan farklı olarak Lazkiye’yi Halep’e bağlayan M4 otoyoluna önem verdiği, adeta Rus kontrol bölgesi olan Lazkiye’nin güvenliğini rejimin güvenliğine oranla ön planda tuttuğu ortadaydı.
“M4 ve M5 karayollarının güvenliğinin sağlanması”na ilişkin bir madde, 2018’de imzalanan Soçi mutabakatında da bulunuyordu ancak içeriği yetersizdi. Bir başka deyişle, bu maddenin nasıl uygulanacağına dair bir hüküm bulunmuyordu. Dolayısıyla 5 Mart’taki yeni protokolün geleceği önceden belliydi.
Ankara ve Moskova, birkaç engellemeyle karşılaşmakla birlikte, M4 karayolu üzerindeki ortak devriye faaliyetlerini sürdürüyor. Bu engellemelerin arkasında bağımsız belli birkaç radikal grup var. Türkiye-Rusya anlaşmasına karşı çıkan bu gruplarca üç kez hedef alınan ortak devriyelerin yanı sıra, İdlib’in batısındaki bir Türk askeri konuşlanma noktası da geçtiğimiz günlerde saldırıya uğradı. Tüm bunlara rağmen, Türkiye ve Rusya İdlib ateşkes anlaşmasının geçerliliğini koruduğunun altını çiziyor. Diğer taraftan da Türkiye, İdlib’e yönelik takviyelerini sürdürüyor. Son olarak, geçtiğimiz Çarşamba günü, 25 araçlık yeni bir Türk askeri konvoyunun sınırı geçerek Suriye’ye girdiği biliniyor.
Hemen herkesin bildiği üzere, Türkiye-Rusya arasındaki ateşkes, kırılgan bir zemin üzerine inşa edilmiş durumda. Uzun vadede kalıcı olmayacağı biliniyor, ancak başta Esad rejiminin tahrik ve saldırıları olmak üzere çeşitli provokasyonlara rağmen beklentilerden daha uzun süredir devam ediyor. Öte yandan sahaya bakınca, rejimin İdlib’e yönelik yeni ve kapsamlı bir operasyon başlatmaya hazır olmadığı, hatta hazırlık yapmadığı görülüyor. Birkaç hava saldırısıyla rejime görece küçük çaplı topçu ve roket atışlarında Esad güçlerine destek verdiğini bildiğimiz Rusya büyük bir hamle konusunda Şam rejimini dizginliyor, yeni bir saldırıya (henüz) yeşil ışık yakmıyor diyebiliriz. Rusya’nın izni olmadan bu bölgede tek başına böyle bir adım atamayacağını bildiğimiz rejim, Türkiye ile son yaşadığı doğrudan çatışma ve uğradığı hezimet sonrası (şimdilik) böyle bir hamle yapamaz.
Öte yandan, İdlib’de ateşkes, şiddet tamamıyla durmamış olsa da devam ederken, 5 Mart mutabakatının diğer maddelerinin en önemlisi olan, M4 karayolu üzerinde güvenli bir koridor tahsis edilmesi hususu da tam olarak gerçekleşmiş değil. Peki, Rusya orta vadede, tıpkı Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) gibi grupların varlığını sürdürmesi gibi, bunu da bahane ederek ateşkesten vazgeçer mi?
Rusya, ateşkesin bitmesi durumunda, rejimin kendisinin aktif desteği olmadan Türk silahlı kuvvetlerinin karşısında duramayacağını görmüştü. Eğer Türkiye ile karşı karşıya gelme niyeti yoksa, —ki uluslararası dengeler nedeniyle böyle bir niyetinin olmadığına kesin gözüyle bakabiliriz—, İdlib’deki durumun bir süre daha değişmeyeceğini öngörebiliriz.
Öte yandan, Libya ve Doğu Akdeniz’deki sıcak gelişmelerin İdlib’deki “bekleme süreci” üzerinde etkisi olduğunu söylemek gerekir. Rusya ve Türkiye’nin bölgede hem rakip olduğu hem de benzer çıkarlara sahip olduğu kritik bölgeler Libya ve Doğu Akdeniz. İki ülke Libya’da karşı taraflarda yer alırken, Doğu Akdeniz’de potansiyel yeni gaz keşifleri, ekonomisi enerji ihracatına bağlı olan Rusya için büyük bir dezavantaj. Rusya, Doğu Akdeniz’de gerilim yaşayan iki cephenin de enerji ihraç edebilecek bir konuma gelmesi ihtimalinden olumsuz etkilenecek. Gerek Türkiye’nin gaz bulması gerek Türkiye’nin karşısında konumlanan Yunanistan-Mısır-Kıbrıs Rum Kesimi-İsrail cephesinin buldukları gazı Avrupa’ya ihraç etmek için EastMed Gaz Forumu çatısı altında Avrupa’ya gaz ihraç edebilecek olması, Rusya’yı enerji konusunda kendine bağımlı olan Avrupa karşısında zorlayacak. Bu nedenle Rusya, Doğu Akdeniz’deki gelişmeleri yakından takip ederken Libya’da da Türkiye’nin kazandığı etki alanına karşı da sert hamleler yapmıyor, dikkatli hareket ediyor.
Dolayısıyla, her iki bölgede Türkiye’nin karşısında yer alan BAE ve Fransa’nın yönlendirmesiyle daha da cesaret bulan cepheye odaklanırken Rusya’yı da yakından izlemekte fayda var.
Bir diğer tarafta ise, Suriye’nin kuzeyindeki PKK varlığı Türkiye’nin kritik önem verdiği bir başka konu. ABD’nin PKK’nın Suriye kolu PYD’ye Suriye’nin geleceğinde geniş bir alan açmak için verdiği destek ön plana çıkarken, Rusya da PYD’yi kendi safına yaklaştırmak için bazı hamleler yapıyor. ABD’nin PYD’yi diğer Suriyeli Kürt muhalif gruplarla bir araya getirme çabalarına destek veren Rusya, bilindiği gibi Suriye’nin geleceğine yönelik müzakerelerde PYD’nin yer almasına da karşı çıkmıyordu. Son olarak, iki hafta önce Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un, PKK/YPG terör örgütü yöneticilerini Moskova’da ağırlaması, Rusya’nın Esad rejimi ve terör örgütü arasındaki arabuluculuk çabalarından vazgeçmediğini gösteriyor.
Terör örgütünün hem ABD ve Fransa gibi Batı ülkelerinden hem de Rusya’dan büyük destek görmeye devam etmesi, Ankara’nın canını sıkan şeylerin başında geliyor. PYD’nin Suriye’nin geleceğinde yer alması Türkiye için kabul edilemez bir durum ve bu konuda ne yapacağı merakla bekleniyor.
Özetlersek, İdlib’de orta vadede yaşanabilecek olanlar sadece İdlib’deki tabloya değil, Kuzey Irak’tan Libya’ya Türkiye’nin güney hattındaki gelişmelere doğrudan bağlı. İdlib’deki detaylar takip edilirken büyük tablodaki karmaşık resim de iyice incelenmeden sonuca varılmamalı.